e-kaynak: http://dogankaya.com/fotograf/asik_siirinde_ayetleme.pdf

AYETLEME*

Dr. Doğan KAYA

Dini-Tasavvufi Türk Şiirinde ortaya konulan ürünler muhtevalarına göre çeşitli başlıklar altında toplanabilir. Bunlar; yaratıcı olan Allahı, başta Hz. Muhammet olmak üzere peygamberleri, din büyüklerini ve tasavvufi düşünceyi konu edinen şiirlerdir. Konu ile ilgili olarak bugüne kadar yapılmış olan çalışmalarda söz konusu şiirler, özelliklerine göre elliden fazla başlık altında gösterilmişse de eksiklerinin olduğu muhakkaktır. İlerleyen zaman içerisinde yapılacak olan çalışmalarla bu eksikliklerin giderileceğine inanıyoruz.

Biz de bu çalışmamızda yeni bir tür olarak gördüğümüz ve adına Ayetleme” dediğimiz bir şiir türünü tanıtacağız.

Ayetleme, Kuran’daki surelerin ayet ayet hatta kelime kelime ele alınıp bunların inanç ve düşünce ile birleştirildiği, yorumlandığı şiir türüdür.

Edebiyatımızda, ayetleme türündeki ilk şiir Nesimî’ye aittir. Elimizde Bunu XVI. yüzyıl şairlerinden Viranî ile Kalender Baba’nın şiirleri takip etmektedir.

Ayetleme türünde on beş şaire ait on yedi ayetleme tespit edebildim. Bu şairler; Bayburtlu Hicranî, Budala İsmail, Deli Boran, Edip Harabî, Hacı Sıtkı Gök, Haydar, Kalender Baba, Kul Nesimî, Kul Nesimî (2), Mahzunî, Mehmet Kızılgöz, Nimri Dede, Rıza, Ruhsatî, Veli, Viranî (2)’dir. Sözkonusu şairlerin -Ruhsatî ve Bayburtlu Hicranî hariç- tamamının Alevî-Bektaşî kimliğe sahip oluşu dikkat çekicidir. Ruhsatî her ne kadar Nakşıbendi tarikatine mensup ise de bir Bektaşî şairi gibi pek çok şiirinde ehl-i beytten, Kerbelâ hadisesinden ve Hacı Bektaş Veli’den söz etmiş birisidir. Bundandır ki tavır itibariyle diğerlerinden pek farklı durum sergilememiştir. Niçin salt bu şairlerin ayetleme söyledikleri iki sebebe bağlanabilir: Bu kimliğe sahip şairlerin medrese erbabının etkisinde ve baskında olmamalarının yani Sünnî inanca sahip şairlere göre kendilerini rahat hissetmelerinin rolünü göz ardı etmemek gerekir. Diğer sebep olarak da bu şairlerin kendilerini İslâm inancının içinde olmalarını ima etmeleri düşünce ve gayretini gösterebiliriz.

Acaba şairleri bu şekilde şiir söylemeye yönelten sebep nedir? Bize göre bunun sebebi; inanç ve düşüncenin temayülünden başka bir şey olamaz. Şairler daha çok bildiği ve önemsediği sureleri, düşünce ve inançları çerçevesinde kendince yorumlayıp veya birtakım yaklaşımlar sergileyerek, bir bakıma, topluma bu doğrultuda mesaj vermeye çalışmışlardır.

Konu olarak, Kuran’daki 114 surenin içinde daha ziyade Fatiha, Kevser ve İhlâs Sureleri ele alınmıştır. Özellikle bu surelerin şiire konu edilişinin sebebi de söz konusu surelerin özellik göstermelerinden kaynaklanmaktadır.

* Yayımlandığı yer: Folklor/Edebiyat, 2007/1, S. 49, Ankara, 2007, s. 211-218.


 

Fatiha Suresi, Kuran-ı Kerim’in özeti olarak kabul edilir. Hem Mekke’de hem Medine’de iki defa nazil olduğu ve yedi ayetten oluştuğu için Sebü’l-Mesanî, Kuran’ın başında bulunduğu için Ümmü’l-Kur’anKuran’ın anası”, Kuran’ın önsözü durumunda olduğu için Sure-i Delle de denilir. İçinde Allah’ın beş ismi (Allah, Rabbü'l-Âlemin, Er-rahman, Er-rahîm, Maliki yevmü’d-dîn) bulunmaktadır.1

İhlâs Suresi, Mekke döneminde inmiş olup dört ayeti bulunmaktadır. Kur’an’ın üçte birine bedel olduğu, bu sureyi ihlâs ile okuyan kişinin cesedini Allah’ın Cehennem’e koymayacağına inanılır.2 İslâm’ın üç temel esası vardır. Bunlar; iman, ibadet, ahlaktır. Kuran’ın üçte biri denilmekle bir bakıma buna işaret edilmektedir.

Kevser Suresini yazdırıp üzerinde taşıyan kimselerin tehlikelere karşı emin olacağı inancı vardır .3 Peygamberimizin üstün özellikleri hatırlatılmaktadır ve ön plana çıkarılmaktadır.

Ayetlemeler, muhteva olarak iki farklı şekilde ortaya konulmuştur.

  1. Bir surenin irdelendiği ayetlemeler: Ele alınan sure, ayetlere ve kelimelere bölünerek ve her bir sözün yanında inanç, kanaat ve düşüncenin yansıtıldığı birtakım ifadelere yer verilir, surenin tamamlanmasıyla şiir de sona erdirilir. Elimizde yedi örnek bulunmaktadır.

  2. Birkaç surenin konu edildiği ayetlemeler: Bu tip ayetlemelerde sözler, tek tek ele alınmayıp surenin adı veya ilk kelimesi söz konusu edilir. Çoğunlukla

surenin başındaki (Elem neşrahleke-İnşirah, Elham-Fatiha, Elif-lam-Bakara, Hel etâİnsan, İnna fetehnâ-Fetih, Kul hüvallah-İhlâs, Tebbet-Leheb, Ve’d-duha-Duha, Ve’ş-

şemsi-Şems, Yasin-Yasin, Ekrarü’n-nas fehüm-i lâ yu’minûn-Bakara, Vasiyyüküm lâ’elleküm tuf’lihûn-Bakara, İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn-Bakara, Resulehum fahüm lehu münkirûn-Mü’miûn, Lânetullâhı ale’z-zâlimîn-Araf) gibi ilgili söz veya sözler söylenmekle yetinilir. Bazen de (Ayete’l-Kürsî-Bakara) örneğinde olduğu gibi bir surenin içinde yer alan ve özel bir adla adlandırılan ayetin adı zikredilir. Bu tarzda söylenmiş beş şiir tespit edebildim. Bunlar; Deli Boran, Bayburtlu Hicranî, Kalender Baba, Nesimî ve Viranî ait şiirlerdir.

Şiirlere teknik yönden bakacak olursak; genellikle durakların ölçülerin sağlam olduğunu görürüz. Elimizdeki örneklerden Ruhsatî’nin şiiri 15 heceli, diğerleri ise on bir hecelidir. On bir heceli şiirlerde, ayetteki bir sözün aslının bozulmayacağından dolayı bazı mısralarda hece sayısı 12, 13 hatta 14 heceye kadar çıkabilmiştir. Bu durum sekiz heceli şiirlerde de görülür. İşte birkaç örnek:

Örnek:

Ve fethü’n karib Ca’fer yolu görünür (Budala İsmail) 12 hece Ve iyyâke nestaîn okumuş gördüm (Haydar) 12 hece

1 İmam-ı Yafi, Kur’anı-Kerim’in Havas ve Esrarı (Çev. Hami ERİN), İstanbul, 1980, s. 65-75.)

2 İmam-ı Yafi, Kur’anı-Kerim’in Havas ve Esrarı (Çev. Hami ERİN), İstanbul, 1980, s. 562

3 İmam-ı Yafi, Kur’anı-Kerim’in Havas ve Esrarı (Çev. Hami ERİN), İstanbul, 1980, s. 561.)


 

İhdina’s-sırâta erdim melekler ile (Haydar)   13 hece

İnna a’tayna okutayım Kur’an’ı (Haydar)   12 hece

Fesalli lirabbike sorup geçeni (Haydar)   12 hece

İnne şânieke okudum melekler ile (Haydar)   14 hece

Elhamdü Muhammed lâilâhe Murtaza (Viranî) 13 hece El-hamdü li’l-lahi Rabbi’l-âlemîn dedik (Kızılgöz) 13 hece Velemyekün lehü küfüven ahadsin (Harabî-Şiirin aslı sekiz hecedir.)

Ayetleme türünde, şairlerin sözlere anlam yüklemeleri farklılık gösterir. Sözgelişi Fatiha Suresinin iki ayeti şu şekilde ele alınmıştır:

Elhamdülillahi:Budala İsmail:“Şükür gördüm de bildim”, Haydar- “Elime aldım”, Veli: “Bulduk hüdâyı, Viranî: “Muhammed”

Rabbü'l-Âlemin: Budala İsmail: “Hak yola geldim”, Haydar: “Aradım buldum”, Veli: “Olduk gedayi”

Er-rahmanirrahim: Budala İsmail: Rahmet buldum.”, Veli: “Verdik nidayı”, Viranî: “İmam Hüseyn’e ermeyen”

Bu bilgilerden hareketle sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:

Dini-Tasavvufi Halk Şiirinde işlenen konulara bağlı olarak pek çok tür ortaya çıkmıştır. Devriye, Düvaz, Hikmet, İlâhî, Maktel, Medednâme, Miraciye, Münâcaat, Na’t, Nefes, Nutuk, Şathiye, Tevhid bunlardan ilk aklımıza gelenlerdir. Örnekleri var olup da bugüne kadar üzerinde durulmayan başka türlerin var olduğu da bir gerçektir. Burada tanıtmaya çalıştığımız ve tesrim olarak “Ayetleme” sözünü teklif ettiğimiz tür de sözünü ettiğimiz örnekler içindedir. Bu kısa incelememizde bulabildiğimiz örneklerin bu sayıyla sınırlı olduğunu sanmıyoruz. Yapılacak diğer çalışmalarla ayetleme türündeki örneklerin ve bunun yanında diğer bazı türlerin de ortaya çıkacağı ümidini taşımaktayız.

1. Bir surenin irdelendiği ayetlemeler:

Budala İsmail (XVII. Yüzyıl. Sivas-Divriği/Şahin köyü) Görünür

Elhamdül(il)lah şükür gördüm de bildim

Rabbü'l-Âleminle Hak yola geldim

Er-rahmanirrahim den rahmet buldum Maliki yevmü’d-dîn Ali görünür

İnna a’taynadır Kevser’in başı

Kevseri dağıtmak Ali’nin işi Hasan’ın od ile yoğruldu aşı Hüseyin’in aldan donu görünür


 

Ol İmam Zeynel de zindanda durdu Hel etâ Suresi dilinde virdi

Nasrun minallahi Bakır’a erdi

Ve fethü’n karib Ca’fer yolu görünür

Elem neşrahleke Yasin Kef Hâ

Musa-yı Kâzım da çok çekdi cefâ Irıza’yı sevmek mü’mine sefâ Muhabbetin doğru yolu görünür

Ve’ş-şemsi Muhammed Tâkî’de gördüm Ve aleyke Nakî ayet Hak bildim

Ben can u gönülden ikrarım verdim Kırklar meydanının zârı görünür

Elif-lam dedim de bu dâra durdum Askerî Mehdî’ye yüzümü sürdüm Budala İsmail dârını gördüm Hakk’ın bin bir ismi Ali görünür4

Edip Harabî (İstanbul, 1853-1918) Nefes

Yâ Rab senin mekânın yok

Yatağın yok yorganın yok

Hem dinin hem imanın yok

Her bir şeyden münezzehsin

Sesin çıkmaz avazın yok Abdestin yok namazın yok Hiç bir yere niyazın yok Kulhüvallahü ahadsin

Kapın büyük açan yoktur Seni kapıp kaçan yoktur Anan yoktur baban yoktur Ya Rab Allahüssamedsin

Elmasın yok boncuğım yok Aban keben kocuğun yok

4 Doğan Kaya Arşivi, Cönk No: 20/10-11, Zile Cöngü: 10-11


 

Karın kızın çocuğun yok Lemyelidü velemyuledsin

Derya senin sahra senin

Dünya senin ukba senin

Bu görünen eşya senin

Velemyekün lehü küfüven ahadsin

Her bir şeye kudretin var Akla sığmaz hikmetin var Yetmiş iki milletin var Sen Hallak-ı künfekânsın

Sağın da var solun da var Eğri, doğru yolun da var Bir Harabî kulun da var Sen Halak-ı künfekânsın5

Haydar (Doğanlı köyü- Yıldızeli / Sivas, 1914-1998) Melekler ile

Okudum Elham’ı elime aldım Er-rahmanirrahîm aradım buldum Lâilâhe deyip dinime girdim Mâliki demişem melekler ile

Yevmü’d-dîni ile didara daldım İyyâke na’büdü kemale erdim

Ve iyyâke nestaîn okumuş gördüm İhdina’s-sırâta erdim melekler ile

Müstakîme vardım kevseri bildim Sırâttallezîne Sırat’ı buldum

En’amte annemin hanında kaldım Aleyhim yazılmış melekler ile

Gayri’lmağdûbiyi bildim İlahi Aleyhim demişim devr-i makamı Veleddâllîni bir (u)ruhta tada mı Amin okuduğum melekler ile

5 Hayrettin İvgin, Hüsne Mağrur Olma, İstanbul, 2005, s. 353.


 

İnna a’tayna okutayım Kur’an’ı Ke’l- Kevsere dedi Kevser içeni Fesalli lirabbike sorup geçeni

İnne şânieke okudum melekler ile

Âşık Haydar eyder derdime çare Ayetten hadisten bulursam böyle Şahlar şahı kıla bana bir çare Hakikatten aldım melekler ile6

Mahzunî (1869-1942, Sivas-Kangal/Yellice köyü) İman

Ta Kalü belâ’dan duyduk hitabı

Sıdk ile yetirdik ahdi imânı

Ba-i bismillah’tan aldık cevabı

Teslim edip Hakk’a verdik bu cânı

Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemîn Er-rahmanırrahîm halikü’l muin Okurum ismini Kur’an-ı mübîn Mâliki yevmi’d-dîn Şah-ı Merdanı

İyyake na’büdü hüda-nullah

Ve iyyake nestaîn Hak Aliyullah

İhdine’s-sırate’l-müstakîmi rah

Buyurdu tevhîd-i kadîm erkânı

Sırata’l-lezin den aldık haberi En’amte aleyhim içtik kevseri Varlığı terk edip sevdik Hayder’i On iki İmam’ın olduk kurbanı

Gayri’l-mağdub gör aleyhin ey can Veleddâllîn” oku vahdete inan

Bir gönülde olmaz küfr ile iman Biz bir bildik iman ile Kur’an’ı

Altı bin altı yüz altmış altı âyet Yüz on dört sureye biz de kıraat

6 Âşık Haydar Özdemir’in Deyiş-Beste ve Duaları, Yer ve Tarih yok, 79-80.


 

“Ayın Lam Ye” ile bulduk selâmet Aradan kaldırdık şekki gümanı

Ahad ile Ahmed ikisi birdir

İmam’ı Kur’an’dan ayıran kördür Cümle hikmet kudret Ali’de sırdır Mahzunî böylece eyler imanı7

Mehmet Kızılgöz (1944, Sivas-Yıldızeli/Davulalan köyü) İmanımız Var

Ta Kalübelâ’dan inanıp geldik

(Ba)-i Bismillahtan imanımız var

Pire teslim olup ummana daldık Nice mahlûkattan gümanımız var

El-hamdü li’l-lahi Rabbi’l-âlemîn dedik Er-rahmanirrahîm Hakk’ı bir bildik Okuduk Kur’an’da ismini bulduk Maliki yevmi’d-dîn Sübhan’ımız var

İyyake na’büdü okurum başta İyyake nestaîn göründü kaşta İhdinas sırate’l müstakim dişte Tevhid-i kadimde üryanımız var

Sıratallezînden geçtik o yana

En’amte aleyhim nefse doyana Kibiri terk ettik geldik bu yana Şah-ı velâyete püryanımız var

Gayri’l-mağdubiye bağlandık heman

Veladdalîn dedik kalmadı güman Ya hu bu meydanda olur mu yalan Her iki cihanda bir yârimiz var

Mustafa, Murtaza ikisi birdir

Bunu fark etmeyen seyreden kördür Cümle hikmet kudrat bunlarda sırdır Mehmet Kızılgöz’üm meydanımız var8

7 Doğan Kaya Arşivi.

8 Doğan Kaya Arşivi.


 

Kul Nesimî (XVII. Yüzyıl)

Nefes

Fazlına bel bağladım Yâ Vâhid-i ferd-i ahad Cümlenin mabudu sensin daima hayy-i ebed

Okudun isminde Bismillahirrahmanirrahim Ay sıfatındır sıfatın Kulhüvallahu ahad

Evvel ahir Hüvel-hayyullezi’sin lâyemût Zahir-ü bâtın Hüvel-baki’sin Allahussamed

Lemyelid zatın, velem yuled sıfatın vasfıdır Lemyekün zat-ı sıfatın lehü küfüven ahad

Ol zaman kim lütf ile bir gevhere kıldın nazar Zahir ol gevherden oldu cümle eşya lâ-aded

"Kâf" ile "Nun" dan yarattın on sekiz bin âlemi Kudretinden erbain günde tamam oldu cesed

Ey Nesimî daima gönlünde özge nesne yok Hem dilinde ol fakirin daim eyler ya Ahmed9

Nimri Dede (Pınarlar köyü- Keban / Elazığ, 1909-1986) Gizlidir

Bismillah sırrında bi külli mevcut

Kemal ü zevalle onda mevcuttur

Elhamdülillahi rabbi’l-âlemin

Men arefi duyan canda gizlidir

Errahmanirrahim her iki cihan Bunlar ile sabit görünür heman Malikiyevmiddin ol hâkim sultan Maden nebat ab ü nanda gizlidir

İyyakenabudü Allah da fândir Bunun iktizası edep erkândır Ve iyyakenastain ulu seyrandır

9 Hayrettin İvgin, Hüsne Mağrur Olma, İstanbul, 2005, s.354.


 

Hakk’a yakın olan canda gizlidir

İhdinassıratelmustakim cana Hidayet bundadır iki cihana Yedi hatt’istiva vechi insana Kün emri kâf ile nun’da gizlidir

Sıratellezine en amte aleyhim

Bundan zuhur etti şems ile mahım Bize şefaat kıl ey padişahım

Bu sırr-ı nübüvvet sende gizlidir

Gayrilmağdubi aleyhim veleddal

Linden kurtulana olmaz kıyl ü kal

Ey Dede gel sen de bu ummana dal Hak külliyatıyla bunda gizlidir10

Rıza (1946, Sivas-Yıldızeli/Aslandoğmuş köyü) Bizdedir

Gizli âlemleri ayan görürüz

Batın âleminin gözü bizdedir

Açık can gözümüz Hakk’a yürürüz

Kevserin suyunun fevzi bizdedir

Kul huvallahü’dür mazhar-ı celil Allahü’s-Samed’den anlarız her dil

Lem yelid ve lem yûleddir Halil

Peygamber neslinin nazı bizdedir

Ve lem yekün lehû arş-ı müzeyyen Şimr elinden şehit oldu Hüseyin Küfüven ahad’la geldi “Hü” deyin İhlas Suresi’nin özü bizdedir

Âşık Rıza’m sever mah-ı Resul’ü Arş-ı a’lâda kayıt görmüşüm Sur’u Parladı cihana nübüvvet nuru Velâyet sırrının tuzu bizdedir11

10 Ahmet Buran, Nimri Dede Hayatı ve Şiirleri, Elazığ, 2006, s. 193-194.

11 Doğan Kaya Arşivi.


 

Ruhsatî (1835-1911, Sivas/Kangal-Deliktaş köyü) Esselâ

Esselam âşık var ise işte meydan esselâ

Gün doğmadan neler doğar gör anadan esselâ Bugün ben nuş eylemişim pir elinden bir dolu Geçmişim Şad’ı Murad’ı hem Tuna’dan esselâ

Ben bir mimden dükkân açtım müşteriler isterim İlm-i ledün ders okudum değdi cana neşterim Tavrat Zebur İncil Kur’an kamu dilde ezberim Tarikatim Nakşibendî bu binadan esselâ

Zaten birsin yok şerikin Kulhü allahü ahad Daima dilde ezberim derim Allahüssamed Lemyelid ve lem yuled okumuşum bî-aded Ruhsatî dil ehli oldu bu manadan esselâ12

Veli (1794?-1854, Sivas-Şarkışla/Ağcakışla bucağı) Fatiha

Elhamdülillâh bulduk hüdâyı Rabbi’l-âlemîn olduk gedayi Errahmânirrahîm verdik nidayı Mâliki yevmi’d-dîn olduk âleme

İyyâke na’büdü gözümün nûru Ve iyyâke nesta’în verdim ikrârı İhdinassırâta’l-müstakîm yâri Sırâtallezîne çaldık kalemi

En’amte aleyhim dedim Yâ Ali

Gayri’l-mağdûbi aleyhim demişem belî Vela’d-dâllîn dedim kaldırdım eli Uğradım dost köyüne durdum selâma

Heleta Suresin indi şanına

Ezelden kurbandır canım canına Kimseler ermedi sırr-ı kânına İsmini derc ettim (Elif Be Lâm)a

12 Doğan Kaya, Âşık Ruhsatî, Sivas, 1999, s. 103-104.


 

Fâtiha Suresin vechin okudum

İsmin zikretmeyen kula kakıdım Şükrolsun mata’ım kumaş dokudum İhsan eyle kapındaki gulama

Şükr olsun ki bir meniden yarattı Meleklere hamurumu yoğurttu Bin ervahtan ervahıma nur kattı Âşıklık defterin sundu elime

Veli’m eydür Hakk’tan aldım dersimi Muhabbet çekici yaptı örsümü Okuduğum ayet yoksa Farsî mi Hakk’ın bir kelamı geldi dilime13

Viranî (XVI. Yüzyıl)

Bismillah Bilmeyen

(Bâ) Bismillahı bilmeyen faki

Fatiha okusa imam olmaz

Elhamdü Muhammed lâilâhe Murtaza İkisini birlemeyen sıkılmaz

Er-rahîm İmam Hüseyn’e ermeyen İsmin zikr eyleyip Hasan görmeyen Bi’at verip ikrârına durmayan Nakş-ı hayâl geçer amel kılamaz

Maliki yevmi’d-dîn Zeynel-Aba’dır Muhammed Bakır da Hak reh-nümâdır Batın bilmeyen âlimler âmâdır

Yüz bin sene okur âlim olamaz

İyyâke na’büdü Ca’fer-i Sâdık

Erenler yoluna canımız koyduk Ma’rifet abından cesedi yuduk Murdar olan kalp aynasın silemez

Varlık Hakk’ın biz bir ednâ kuluyuz Ve iyyâke Kâzım’ın biz bendesiyiz

13 Doğan Kaya Arşivi, Cönk No: 7 / 114-116 / İbrahim Aslanoğlu, Âşık Veli Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Ankara, 1984, s. 25-26.


 

Nesta’în Rıza yolunda ölüyüz Şükür cenazemiz tecellâ kılmaz

İhdina’s- sırata’l-müstakîm Tâkî’yi bilmeyen

Nâkî’nin nutkundan haber almayan Sücüd-ı Adem’e secde kılmayan Namazı fasittir mihrâp bulamaz

Sırate’llezîne oldu Askerî beyan

“On dört Masum-ı Pâk” bunlardır ayan En’amte aleyhim Mehdi’dir İmam

Münkir ise secdesini kılamaz

Fatiha bunlardır bilmeyen nadan

Gayri’l-mağdûbiye secdeyi kılan

Hünkârın yolundan gayrıya varan Arayıp derdine derman bulamaz

Aleyhim vela’d-dâllîn eyledi dur Medet mürvet yetiş Yâ Hazret-i Pir Dü cihanda Ali birdir Ali bir

Viranî gayriden imdat olamaz14

2. Birkaç surenin konu edildiği ayetlemeler:

Deli Boran (1838-1898, Çorum-Kerkez ilçe/ Sarimbey köyü) Okunur

Şehadet şanına bi emr-i Hüda

Hakkında Kul hüvallah ayet okunur

Nûr-ı Ahmet’sin hem İnnâ fetehnâ

Şânında Hel etâ sırat okunûr

Nûş ettim dolana Elhamdülillâh

Söze ne haddim var hem vallah billah Kaşların vallahi Tebarekâllah

Vech-i pâkin feth-i nusret” okunûr

Deryalar kan ağlar giryan içinde

Sure-i Rahmansın Kur’an içinde

14 Doğan Kaya Arşivi. Zile Cönkü, 7-8-9


 

İncil Zebur Tevrat Furkan içinde Feyz-i nûrun Veladiyat okunûr

Arzum seni tavaf etmekti heman Fatiha vechinde ey sehavet-kan Divanında inşallahü’r-rahman Muhiblere bol inayet okunur

Ve’ş-Şems cemâlin aşkınan Tâhâ Emirü’l-müminin abdan-ı nehâ Ümmü’l-kitab Radiyallahü anhâ Sâki-i kevser âb-ı hayat okunur

Deli Boran yâda sır vermen ayıp Cümle derde mazhar olandır Eyüb Üç nokta iki harf settarü’l-uyub Emr-i ferman her vilâyet okunur15

Bayburtlu Hicranî (1908-1969) Benzer

Açıldı kudretin hikmet perdesi Seyreder âlemi seyrana benzer Yetişti pirlerden hikmet badesi Sanarsın ezberdir fermana benzer

Üç harf beş noktanın yolu kibarı On sekiz harftedir dili ikrarı Kadir Geylanî’nin geldi mazharı

Coş eder bu gönül ummana benzer

İhlası yazmışsın tırnağına eline Yasin gûşmussun sevdiğimin beline Tebareke yazmışsın sevdiğinin diline Gözleri ayet-i Kur’an’a benzer

Şule verip çekti şanı amana

Ol altı kudretten buldun sen ona

Yanağı Ha Mimdir gözü Fetahna

Kaşları ol İsm-i A’zam’a benzer

15 Doğan Kaya Arşivi, Cönk No: 12/ 43-44


 

Federda sırrında bul cilâsını

Hatt-ı Elif Lamın ol imlâsını

Nasıl verem yârin ser-encamını Zannettim Yusuf-ı Kenan’a benzer

Didar-ı Hak’tandır gülşan ocağın Dört Ha-Mim bar içre açmış budağın Ve’l-leylî, Ve’ş-şemsî yazmış tırnağın Kâffe-i rummandır bağbana benzer

Konaydım bağına süreydim demin Altmış bin evraktır yedi ahkâmın Beden hapshanesi benî dem’in

O yuzden Hicranî divane benzer16

Hacı Sıtkı Gök

Bunun Üstüne

Kardeş senin ile bahre dalalım Bu dinin temeli senin üstüne Mizar şeriatın ele alalım

Kuralım terazi onun üstüne

Zikredilen yeri kazip atasın Sermaye edinir halka starsın Kendine gel yoksa yere batarsın İllallah diyelim bunun üstüne

Buyurdu hadiste halkaya girin Cennet mevasın yer rahmete eren Camiü’s-sagirde yerini gören Velezikrullahi ekber bunun üstüne

Buyurmuştur çok çok zikredin beni Münafıkın deli zannetsin seni Kürsüde vaizim zemmeder onu

Ev eşedde zikren onun üstüne

Kulatk ver vaizim bendeki söze Neden bu kardeşler taş atar bize Yarın orda biz gelirsek yüz yüze

16 Taceddin Kayaoğlu, Mahmut Kırtan, Bayburtlu Hicranî, İstanbul 2006, s. 7-8.


 

Ne cevap verirsin bunun üstüne

Zikri kesir edin buyurdu Allah

İza merertüm biri yazil cenneh der Resulullah Efdelüzzikr lâilâhe illallah

Hüccetin var mıdır bunun üstüne

Bütün evliyalar hep ehl-i zakir Can verek tevhide edelim zikir Gaziden şehitten yükselir zakir Elâ ünebbiküm var bunun üstüne

Söyleyim şunları var mı günahı Besmele istiğfar salâvat dahi Tevhit lafza-ı cilâl hay ile huyu Benim zikrim fikrim bunun üstüne

Bu yedide günah var ise söyle Bıraktır bunları nasihat eyle Sıtkı Geylanî’ye arzuhal eyle Bıraksın bir taşı onun üstüne17

Kalender Baba (XVI. yüzyıl)

Geldi

Çok şükür mübarek cemâlin gördüm Hayat buldu bu cismime can geldi Hüsnün ayettir dilimde virdim

Ellezi esrâr-ı fî süphan geldi

Kaşların suresi şekli Bismillah Ne hûb bırakmıştır Tebarekâllah

Gökten inen ayete Nasrun minallah Ahsen-ı takvimsin   şan geldi

Hil’at-ı hudut-ı hattın beyanı Elem neşrah leke şerh ider anı Fatihatü’l-küttâb sebbü’l mesani Sure-i vechinde Er-rahmân geldi

17 Hacı Sıtkı Gök, Dini ve Ahlakî Öğütler, Tarihsiz, s. 16-17.


 

Mushaf-ı vechini vird ider dilim Herkese müyesser olmaz bu ilim Mübarek vechini gördükçe velim Nun vel-kalem Kaf Kur’an geldi

Kalender’in piri Bektaş Velî’dir Nesl-i Muhammed’dir Seyyid Ali’dir Cümle’yi var iden Kerem-kânidir Makamı bilinmez bî-nişan geldi18

Kul Nesimî (XVII. Yüzyıl)

Üstüne

Kendinin nurundan öğmüş yaratmış Padişah eylemiş âlem üstüne

Gördüm cemalini salâvat verdim Sokunmuş cefâlar serin üstüne

Vallahi Kurandır sana sözlerin

Yasin-i şerif’dir iki gözlerin İnnâ fetahnâdır senin gözlerin Ve’d-duhâ inmiştir belin üstüne

Kirpiğin üstünde benler düzülü İkrarından dönen Hak’tan üzülü Ak göğsün üstünde Tebbet yazılı Ve’ş-Şemsi inmiştir kolun üstüne

Aynımda yazıldı böyle bir yazı Gelin biz de Hakk’a idek niyazı

Ayete’l-Kürsiyle güzel İhlası

Okuyuben geldim yolun üstüne Şayet Nesimi’nin Şemsî çırası

Er-rahmandır iki kaşın arası

Güzel Bismillahla Elham sûresi Elif Lam inmiştir kaddin üstüne19

Viranî (XVI. Yüzyıl)

18 Doğan Kaya Arşivi, Cönk No: 12/8-9

19 Doğan Kaya Arşivi, Cönk No: 4/57. / Cahit Öztelli, Kul Nesimî, Ankara, 1969, s. 26


 

Gel Beru

Gel berü olma bu demde Gâfilûn Ekrarü’n-nas fehüm-i lâ yu’minûn

O sebepten söylerim size kitap

Vasiyyüküm lâ’elleküm tuf’lihûn Her kim tastik eylemez nutk-ı Hakk’ı Ve Resulehum fahüm lehu münkirûn

Kim ki anlara hıyanet eyledi

Lânetullâı ale’z-zâlimîn

Ey Viranî nutk-ı Hakk’ı kim görür İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn20

20 Doğan Kaya Arşivi, Cönk No: 12/71.